Günümüzde uyuşturucu ticareti, yalnızca yetişkinleri değil, ne yazık ki çocukları da etkisi altına alan karanlık bir sektör haline geldi. Özellikle "torbacı çocuk" denilen yapılar, uyuşturucu baronlarının işlemek için kullandığı bir vesile olarak belirmekte. Ancak bu durumun arkasındaki sosyo-ekonomik etkenler ve çocukların maruz kaldığı riskler, toplumu derinden sarsan bir gerçeği ortaya koyuyor.
Uyuşturucu ticareti genellikle güç ve para odaklı bir yapıya sahipken, son yıllarda bu sektörün en savunmasız bireyleri hedef aldığına dair kaygılar artış göstermektedir. Çocuklar, baronların söz konusu 'torbacı' rolüne hem zorla hem de bazen gönüllü olarak itilmekte. Oyunları, sosyal medyadaki etkileri ve çetelerin lureları sayesinde, bu dönemin 'torbacı çocukları' sokağın karanlık yüzünü temsil etmekte. Bazen aile baskısı ya da sosyo-ekonomik nedenlerden ötürü bu çocuklar, kutunun dışına çıkıp bu hayatı tercih etmek zorunda kalıyorlar.
Uyuşturucu baronları, çocukların genç yaşlarda uyuşturucuya maruz kalmalarını sağlamak için çeşitli stratejiler geliştirmektedir. Özellikle bu çocukların kolayca manipüle edilebilmesi, onlara verilen paraların cazibesi ve tehlikeleri anlamaktan uzak olmaları, baronların işine gelmektedir. Barondan bir şefin ifadesine göre, çocukların rolü onu şaşırtıyor: “Onlar, toplumun gözünden kaçıyor. Kimse bir çocuğun sokakta torbacılık yaptığını düşünmüyor, bu yüzden bizim işimiz daha kolay oluyor.”
Bu delikanlılar, toplumun gözünde genellikle masumiyet sembolü olarak görülse de, içlerinde taşıdıkları yük büyük. Uyuşturucu dünyasında yer alan bir çocuğun, bir yandan hayat mücadelesi verirken, diğer yandan kendi içindeki çatışmayla yüzleşmesi gerekmekte. İşin içine cinsiyet ve mutant kimlikler de girdiğinde, bu durum daha da karmaşık bir hale geliyor.
Her ne kadar bu çocuklar genellikle kurban gibi gözükse de, bazıları bu yaşantıyı bir yaşam tarzı olarak benimsemekte ve içinden çıkamadıkları bir döngüye hapsolmaktadırlar. Sonuç olarak, toplum, bu çocukları rehabilite etmek yerine adeta birer suçlu olarak damgalamakta ve durumu daha da zorlaştırmaktadır.
Bu bağlamda, hükümetlerin ve sivil toplum kuruluşlarının üzerine düşen ciddi görevler bulunmaktadır. Çocukların bu acımasız dünyadan kurtulmaları için alternatif yollar sunmak, onlara eğitim imkanları sağlamak ve bilinçlendirme çalışmaları yapmak son derece önemlidir.
Sonuç olarak, "torbacı çocuk" olgusunu anlamak, daha büyük bir sorunun parçasını çözmek için gereklidir. Uyuşturucu baronları çocukları, toplumun en tehlikeli yapı taşları haline getirirken, bizlerin de gözden kaçırmamamız gereken büyük bir sorumluluk ve görev ortaya çıkmaktadır. Unutulmaması gereken en büyük gerçek, bu çocukların aslında sorunun bir parçası değil, maalesef kurbanlar olduğudur.